İşveren yönetim hakkı kapsamında kamera kayıtlarını işyerlerinde yalnızca iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri kapsamıyla sınırlı olmak kaydıyla ölçülü şekilde kamera ile izleyebilmektedirler. Diğer elektronik gözetleme biçimlerinden farklı olarak kamera ile gözetlemede işyerinin ses kayıt özelliği bulunan güvenlik kamerası kullanılarak izlenmesi çalışanın özel hayatına ilişkin yoğun bir müdahale niteliğindedir.
İşverenin, işyerinde kamera kayıt uygulamasının başlanılmasından önce çalışanlara karşı detaylı, anlaşılır, adil ve açık şekilde aydınlatma yükümlülüğün yerine getirilmesi gerekmektedir.
İşverenlerin sesli kamera kullanmasına ilişkin hukukumuzda yasal düzenleme bulunmayan hallerde, KVKK m. 5’te sayılan sınırlı sayıdaki hukuka uygunluk hallerinden öncelikle meşru menfaat kapsamında değerlendirmemiz gerekecektir. İşyerinde sesli kamera kullanımını, meşru menfaate de dayandıramadığımız durumlarda çalışanın açık rızasının alınması yoluna gidilmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, kişisel veri işleme faaliyeti, açık rıza dışındakindeki hukuka uygunluk hallerinden birine dayandığı takdirde açık rıza şartına gidilmemesi gerekmektedir ve bu rızanın özgür irade ile verilmesi gerekmektedir. Rızanın özgür irade ile verilmesinden bahsedilmemiz için kişinin veri işleme faaliyeti üzerinde seçim ve kontrol imkanı olmalıdır ancak Kişisel Verilerin Korunma Kurulu’nun (“Kurul”) 20/04/2021 tarihli 2021/389 sayılı kararında da görüleceği üzere işçi-işveren ilişkisinde yani eşitler arasında olmayan bu ilişkide verilen açık rızanın her zaman sorgulanması gerekmektedir. Bu hususa işveren işyerinde güvenliğin sağlanması amacıyla sesli kamera kullanımı için çalışanlarından açık rıza aldığı durumlarda ses kaydı almadan da güvenliği sağlayabiliyorsa ses için almış olduğu açık rıza geçersiz kabul edilmektedir.
İşvereninin, işyerinde ses kayıt özelliği bulunan güvenlik kamerasının hukuka uygun kabul edilebilmesi için bu faaliyetin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ilkelerine uygun olması gerekmektedir. Bu ilkelere bakıldığında ise, temel hak ve özgürlükler kapsamında kabul edilen kişisel verilerin korunması hakkının sınırlandırılması (i) demokratik bir toplumda gerektiği ölçüde ve (ii) hakkın kullanımın güçleştirip amaca ulaşmayı engellememesi şartıyla mümkündür.
AİHM’nin 05.10.2017 Tarihli 61496/08 Başvuru Numaralı Bărbulescu v. Romania kararında, işçilerin işverenler tarafından izlenebilmesine ilişkin bazı ölçütler geliştirmiştir. İlgili karar uyarınca, işveren çalışanlarını öncelikli olarak, (i)İzleme faaliyetinin amacı, süresi, uygulama şekli, kameraların yerleştirildiği alanlar, kamera sayısı hakkında aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Aksi takdirde kamera kayıtları hukuka aykırı olacaktır. (ii) İşverenin meşru menfaatinin bulunması gerekmektedir. Bu meşru menfaati, iş sağlığı ve güvenliğinin korunması, işyerinin korunması veya üretim sürecinin kontrol edilmesi olabilmektedir. İşyerindeki kamera sayısı, yerleştirilen alanlar, ses kayıt özelliği ve saklanma süreleri kapsamında işverenin meşru menfaatiyle uyumlu olmalıdır.
İşverenin görüntü kaydı alarak amacına ulaşabilmesine rağmen ses kaydı ile aldığı durumlarda yapılan kişisel veri işleme faaliyeti çalışanın temel hak ve özgürlüklerine yapılan müdahale ile işverenin meşru menfaati arasında dengeler bozulmuş olacaktır. Kurul’un güvenlik kameralarına ilişkin olarak 12/03/2020 Tarihli ve 2020/212 sayılı Kararında görüleceği üzere, ses kaydı alınması zorunlu değilse ses kaydı alınmaması gerektiğini belirtmiştir. Görüntü kaydı ile birlikte ses kaydının yapılması çalışanın haklarına daha fazla müdahale sonucunu doğurmaktadır. Bu dengenin bozulması, ölçülülük ilkesine aykırıdır. Yukarıda bahsi geçen 2020 Tarihli Kurul kararı uyarınca görüleceği üzere, ses kaydı alınması zorunlu değilse ses kaydı alınmamalıdır. Çalışanlarının temel hak ve özgürlükleri gözetilmek kaydıyla işverenin meşru menfaatleri nedeniyle veri işlediği hallerde meşru menfaat denge testinin dikkatli şekilde yapılması gerekmektedir. İşverenin yapmış olduğu veri işleme faaliyeti ile, gerçekleştirilmesi istenen amaç arasında makul bir dengenin kurulması gerekmektedir. Yani ölçülülük ilkesi uyarınca veri işlemenin, amacı gerçekleştirecek ölçüde olması gerekmektedir.
Ulusal Bilişim ve Özgürlükler Komisyonu (“CNIL”)’na göre öncelikle işyerinde risk analizi yapılarak kamera ile gözetlemeye gerek olmayan alternatif bir yol varsa öncelikle bu yolun varlığı araştırılmalıdır ve sesli kayıt özelliği bulunan kamera ile izlemenin ölçüsüz olacağı dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu sebeple, işyerinde görüntü kaydıyla birlikte ses kaydı alınması çalışanların özel hayatına çok daha ağır müdahale sonucunu doğurmaktadır. İşyerinde ses kayıt özelliği bulunan güvenlik kamerası kullanılması çalışanlar üzerinde baskı ve endişe hissi yaratacak olup bu faaliyet hakkın özüne zarar vermektedir.
Sesli kamera sistemi ile izleme yönteminin izleme amacını gerçekleştirmek adına zorunlu ve elverişli olması gerekmektedir. İşveren meşru menfaatine ve amacına ulaşmak için çalışanların özel hayatına daha az müdahale eden yöntemi kullanamadığında bunun ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil etmemesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, çalışanın denetlenmesindeki sınır her zaman işverenin yönetim hakkı ile çalışanın özel hayatının gizliliği arasındaki haklar çatışmasına göre belirlenmektedir. Çalışanın özel hayatının gizliliği hakkı işverenin yönetim hakkından daha önceliklidir. Çalışanın ve özel hayatın gizliliği hakları ve kişisel verilerin korunması ile işverenin işyerini korumadaki menfaatleri arasında hakkaniyetli bir dengenin kurulması gerekmektedir.
SGU HUKUK LAW & CONSULTING